Konuşmada, Hediye Levent, 6 Şubat 2023 depreminin ardından Hatay ve çevresindeki durumu anlatıyor. Depremin hemen sonrasında bölgeye giden gazeteci Ali Ergin Demirhan ile birlikte yaşananları paylaşıyor. İlk günlerde Hatayda devletin yokluğu, yardımların yetersizliği ve organizasyon eksikliği vurgulanıyor. AFAD, İtfaiye, Polis ve Jandarma gibi kurumların sahada yetersiz kaldığı, insanların enkaz altında kaldığı ve yardım beklediği anlatılıyor. Antakya ve Defne gibi bölgelerdeki yıkımın boyutları, insanların temel ihtiyaçlarının karşılanamadığı, tuvalet, su, ekmek ve barınma sorunlarının yaşandığı belirtiliyor.

Ordunun deprem bölgesine geç müdahale etmesi, helikopter ve zırhlı araç gibi imkanların kullanılmaması eleştiriliyor. Madencilerin geç kalması, iletişim kesintileri ve enkaz altında kalan insanların kurtarılamaması gibi sorunlar dile getiriliyor. Hatayda yaşanan yıkımın sadece doğal bir afet değil, aynı zamanda yanlış politikalar ve ihmallerin sonucu olduğu vurgulanıyor.

Antakyanın tarihi ve kültürel mirasının yok olduğu, çok kültürlü yapısının zarar gördüğü ifade ediliyor. Rum Ortodoks Kilisesi, Habib-i Neccar Camii gibi tarihi yapıların yıkıldığı, Yahudi cemaatinin de büyük kayıplar verdiği belirtiliyor. Depremin ardından Suriyeli mültecilere yönelik linç girişimleri ve yağma iddiaları da konuşuluyor. Ancak bu iddiaların abartıldığı, sosyal medyada yanlış bilgilerin yayıldığı ve gerçek durumun farklı olduğu vurgulanıyor.

Gönüllülerin bölgede önemli bir rol oynadığı, ancak profesyonel olmayan müdahalelerin bazen yanlış sonuçlar doğurabileceği belirtiliyor. Tuvalet, su, yiyecek ve ilaç gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında ciddi eksiklikler olduğu, özellikle kadınların ve çocukların zor durumda kaldığı anlatılıyor. Sarkis Kassargian gibi isimlerden bahsedilmiyor, ancak Hataydaki durumun genel bir özeti yapılıyor.

Sonuç olarak, depremin yarattığı yıkımın boyutları, devletin yetersiz müdahalesi, gönüllülerin çabaları ve bölgedeki sosyal dinamikler detaylı bir şekilde ele alınıyor. Antakyanın tarihi ve kültürel mirasının kaybı, depremin sadece fiziksel değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir yıkım olduğu vurgulanıyor.